Sabiilik
Mecusilik
İran ve Hindistan halkından bir kısmının mensup olduğu bozuk inanışlardan biridir. Bu inancı kabul edenlere "Mecusi", rahiplerine de "Muz" denir. Hindistan ve civarında yaygın bulunan Brahmanların bir şubesi olan Mecusiler, ateşe, ineğe, timsaha taparlar. Bunlar M.Ö. yaklaşık 551 yıllarında Zerdüşt (Zarathoustra) denilen bir kimsenin kurduğu bir çeşit inanışa bağlıdırlar. Mecusiler ölülerini gömmezler, hususi yaptırılan kulelerde saklarlar ve akbabalara yedirirler.
Üçüncü Dönem
Bu devirde sâbiîlik kitaplara geçmeğe ve istikrar bulmağa başlamıştır. Ayrıca bu devirde sâbiîliğin felsefî ve analiz yönü ön plana çıkmıştır. İnanç sistemi tahlil edilmiştir, ruhbanlar ve kâhinler yine bu devirde öğretim işini ele almışlardır. Bu devirde felsefe dini etkilemekle kalmayıp kendisi de dinden çokça etkilenmiştir. Sâbiî inancının en çok etkilendiği felsefe, Yunan felsefesi olmuştur. Hz. İbrahim de bu dönemde gönderilmiştir. Bu devirde üzerinde durulan ana konu; şekillerin tesiriyle yıldızların kabiliyet ve güçlerinin dünyayı etkilemesiydi.
Birinci Dönem
İlâhî kaynaklı bir din olması dolayısıyla sâbiîlik başlangıçta tevhid’e dayanıyordu. Sâbiîler, Hz. Âdem, Nuh, İdris, Şit ve Yahyâ gibi zatları peygamber kabul etmektedirler. Yine onlar, Hz. Âdem’e indirildiğine inandıkları bir kitaba sahip olduklarını da iddia etmektedirler. Bu ilk dönemin sonlarında sâbiîler tabiata tapmağa başladılar. Tapındıkları şeyler, gök cisimleri, özellikle de gezegenler, burçlar ve yıldızlardı. Yani, kendi kabullerine göre kâinata hâkim olan kuvvetlere tapıyorlardı. Onlar yedi gezegene ve özellikle de kutup yıldızına çok büyük önem veriyorlardı. İbadet ederken kıble olarak kutup yıldızına doğru dönüyorlardı. [1]
----------------------------------------------------------
[1] Ahmed Kalkan, Kur’an-ı Kerim Kavram Tefsiri.
Tevhidin Önemsenmemesinin Sonucu
Kur’ân-ı Kerim’de, yahûdi ve hıristiyanlarla birlikte zikredilen Sâbiîlerin kimler olduğu hakkında yukarıda da belirtildiği gibi, müfessirler değişik görüşler ileri sürmüşlerdir. Bu görüşleri şöyle özetleyebiliriz: Sâbiîler; hıristiyanlar, yahûdiler ve mecûsîler arasında bir topluluk olup, hiçbir dine mensup olmayanlardır. Ehl-i kitap olup Zebur'u okumaktadırlar. Yahûdiler ile mecûsîler arasında bir topluluk olup onların dini yoktur. Sâbiîlik, diğer dinler gibi bir din olup mensupları sadece “Lâ ilâhe illâllah” derler ve hiçbir şekilde ibâdet etmedikleri gibi bir kitapları ve tanıdıkları bir peygamberleri yoktur. Cezîretu’l-Mevsil bölgesinde yaşarlar. Meleklere tapınan bir topluluk olup bir kıbleye yönelerek namaz kılarlar ve Zebur’u okurlar. Irak taraflarında yaşayan bir topluluk olup Yemen’e doğru yönelerek günde beş defa namaz kılarlar.
Sâbiî; Anlam ve Mâhiyeti
Sâbiî kelimesi Arapçada bir dinden çıkıp başka bir dine giren kimse anlamındadır. Bunun için müşrikler, Rasulullah (s.a.s.)’ı sâbiî diye isimlendirdikleri olmuştur. Çünkü o, dinlerini reddedip yeni bir dine bağlanmıştır.[1] Buhârî ve Müslim’de Ebû Zer’in müslüman olma kıssası anlatılırken, İlk müslümanlardan beşinci olan Ebû Zer’in Kâbe çevresindeki müşriklere İslâm’a girdiğini haykırıp onları dâvet etmesi üzerine onu öldürmek için üstüne çullanan ve işkence eden müşriklerin “saldırın şu Sâbiî’ye” dedikleri ifade edilmektedir.[2] Bu sözü, lügat anlamında, din değiştiren, müslüman olan kimselere taktıkları ilk ad olarak verdikleri anlaşılmaktadır. İmam Kurtubî’ye göre, Sâbiîler, kitap ehlinden çıkmış olan kimselerin adıdır; çünkü Araplar, câhiliyye devrinde İslâm’a giren kimselere Sâbii oldu derlerdi.[3]
SABİÎLER
Kur'ân-ı Kerim'de, yahudi ve hristiyanlarla birlikte zikredilen bir topluluk.
"Şüphesiz iman edenler, yahudiler, hristiyanlar ve sabiîler'den Allah'a, ahiret gününe iman edenler ve salih amel işleyenlerin Rableri katında mükafatları vardır..." (el-Bakara. 2/62)[1]
Hz. İBRÂHİM (a.s.)
Kur'an-ı Kerim'de Allahu Teala'nın "Halil" dost diye nitelediği ulu'l-azm mertebesinde olan peygamber.