İSA ÇARMIHTA ÖLDÜ MÜ?

İSA ÇARMIHTA ÖLDÜ MÜ?
SÜNNİ TEFSİR KİTAPLARINDA İSA’NIN DÜNYEVİ HAYATININ SONU
HAKKINDA TARİHİ DÜŞÜNCELER
JOSEPH L. CUMMİNG
Giriş
İsa çarmıhta öldü ve ölüm sonrası yükseldi mi? Bu soru Müslüman ve Hıristiyanlar arasında
hararetli tartışmalara kaynaklık etmektedir. Çağdaş bir yazarın işaret ettiği gibi, bu konu diğer
konulardan daha fazla İslami tartışmalara yol açmaktadır. Gerçekte ne zaman Müslümanlar ve
Hıristiyanlar dini konuları birlikte tartışsalar, konuşmalar er ya da geç bu sorun üzerine
yönelmektedir. Belki bu durum tarihin ışığında bakıldığında şaşırtıcı değildir. Haçlı seferlerinde,
Hıristiyanları başkalarına sevgi ile yaklaşmaya çağıran bir dini sembol olan haç, onların başkalarını
kendi şahsi amaçları için öldürmeye hazır olduklarının işareti haline getirildi.
İsa’nın çarmıha gerilmesi ile ilgili tartışma genelde şu iki sonuçtan birine iletmektedir: 1)
Bir tarafın diğerini “kendilerinin doğru ve karşıdakinin yanlış” olduğuna ikna etme çabası veya 2)
“Anlaşmazlık noktasında anlaşma” gibi nazik bir karar. Her iki durumda bu sorun üzerinde ortak bir
noktanın bulunmadığı varsayılmaktadır. Burada söz konusu varsayımı tartışmaya açmak istiyoruz.
Özelde, tarihsel İslam toplumunda bu soruya yönelik muhtemel cevapların ne olduğunu görmek için
İslam geleneğini samimi bir yaklaşımla inceleyeceğiz. Bunu tartışmaların gerisindeki ayetleri ve
onlar hakkındaki temel Sünni tefsirleri ele alarak yapacağız. Bir başka projede (muhtemelen bu bir
Müslüman tarafından yapılabilir), Hıristiyan geleneği aynı samimi yaklaşımla incelenebilir ve sonra
bu iki çalışmadan hareketle ortak bir noktanın ne olabileceği düşünülebilir.
Günümüz İslam dünyasında bu soru hakkında en fazla yaygın olan görüş şudur: Allah bir başkasını
İsa gibi gösterdi, böylece İsa’yı canlı olarak göğe kaldırırken, onun gibi gösterilen çarmıhta
öldürüldü. Daha az bilinen fakat yaygın olarak kabul edilen görüş ise şudur: Bizzat İsa çarmıha
gerildi, ne var ki orada sadece bilincini yitirdi ve daha sonra mezarda kendine geldi. Ahmet
Deedat’ın polemik yazılarıyla popüler hale gelen bu görüşe Güney Asya’da rastlanabilir. Orada bir
gurup İsa’nın birkaç yıl sonra Keşmir’de doğal olarak öldüğünü ileri sürer. Keşmir’de İsa’nın
mezarı ziyaret edilebilir.
Her iki görüş (benzetilme ve bilincini yitirme), tıpkı diğer bazı görüşler gibi, İslam yorum
geleneğinde tarihsel destek bulmaktadır. Tarihsel olarak bu sorun hakkındaki İslami yaklaşım
Kur’an’daki bazı ayetlerin tefsiri üzerinde yoğunlaşmıştır. Her ne kadar bu sorun hakkında farklı
türlerde yaklaşımlar söz konusu olsa da, sözgelimi İhvan-ı Safa’nın Resail’i, en etkili İslami
tartışmalar tefsir kitaplarında yer alır. Bu konudaki İslami yorumların ansiklopedik tahliline
teşebbüs etmek bu yazının sınırlarını aşardı. Aşağıda Sünni geleneğin en etkin temel tefsirleri
üzerinde yoğunlaşacağız. Bunlar Taberi, Fahreddin Razi, Beydavi ve Seyyid Kutub’un tefsirleridir.
Bu tefsirler İsa’nın ölümü sorununu özel bir takım ayetleri yorumlarken dikkate almaktadırlar. Bu
ayetlerin listesini onların çevirileri ile birlikte vereceğim. Tefsir tartışmalarının çoğu bu ayetlerde
geçen teveffa kelimesinin doğru çevirisi ile ilgilidir. Bu kelimeyi en yaygın olan anlamı (“öldü”) ile çevireceğim. Ancak tırnak işaretleri ile çevirmekle ben bu kelimenin başka şekillerde de
anlaşılabileceğini ima edeceğim.
Âl-i İmran: 55’te Allah şöyle der: “Ey İsa! Seni öldürüp bana kaldıracağım; seni küfredenlerden
temizleyeceğim. Ve sana bağlı olanları kıymet gününe kadar küfredenlerin üstünde tutacağım.”
Nisa: 157 [Yahudiler şöyle derler]: “Biz Allah’ın peygamberi Mesih’i, Meryem oğlu İsa’yı
öldürdük!” Oysa onlar İsa’yı ne öldürdüler ne de astılar; lakin kendilerine öyle gösterildi. Gerçekte
onun hakkında ihtilaf edenler kesin bir şüphe içindedirler. Onların buna dair bilgileri yoktur. Sadece
zan peşindedirler, onu kesinlikle öldürmediler.
Maide: 117: [İsa Allah’a şöyle dedi]. “Ben aralarındayken onlar için bir şahittim. Sen beni
öldürünce, onların gözetleyen Sen oldun ve Sen her şeye Şahitsin.”
Meryem: 33 [İsa şöyle dedi]: “Doğduğum, öleceğim ve diri olarak kaldırılacağım gün selam bana!”
Bu ayetler hakkındaki tefsir geleneğine işaretle Roger Arnaldez şu kanaati ortaya koyar:
Tefsirlerin ihtilaf içinde oldukları görülüyor. Özellikle, İsa’nın ne zaman öldüğü hakkında sorun
ortaya çıkmaktadır. Bu normal insan hayatının bir sona ermesi gibi midir yoksa Ahiret öncesi bir
ölüm müdür? O gerçek bir ölüm müdür yoksa bir tür uyku mudur? Ve şayet o gerçek bir ölüm ise,
göğe çekilmekle eş zamanlı mıdır yoksa ikisi arasında bir konum mudur? Bütün bu noktalar hep
tartışma konusu olagelmiştir.
Aşağıda tefsir geleneğinin Arnaldez’in ileri sürdüğü kadar farklılık arz edip etmediğini göreceğiz.
Şayet böyle ise, böylesi geniş yorum farklılığının uyumsuzluk işareti yerine zengin yorum mirası
olarak görülmesi gerektiğini ileri süreceğim.
Taberi
İlk olarak Taberi’nin tefsirini ele alacağım. Taberi, kendisinden önceki İslami tefsir geleneğinde
İsa’nın ölümü ile ilgili kelime hakkında ortaya çıkan dört yorum kuramının listesini verir: 1) uyku,
2) kabz, 3) zahiri ölüm ve 4) kronolojik olmayan düzenleme. Açıktır ki, o ikinci kuramı aşina
olduğu gelenek içinde en iyi desteklenebilen kuram olarak görür. Ancak eşit derecede açık olan
husus şudur: Bu dört kuramı o Kur’an tefsirleri içinde meşru olarak destek bulan kuramlar olarak
benimser. “Uyku” kuramı, İsa’nın çarmıhta bilincini yitirdiği ve mezarda kendine geldiğine dair
yukarıda belirtilen günümüz teorisinin arka planında yer alır.
Nisa: 157 ayetini tartışırken, Taberi “yerine koyma” kuramını ortaya atar. Tekrarlarsak, o bu ayetin
farklı yorumlarını destekleyen geleneksel düşüncelerin farkındadır. O şöyle yazar:
Allah İsa’yı onlara nasıl gösterdi? Tefsirler İsa’nın Yahudilere nasıl gösterildiği hakkında
ayrılığa düştüler.
Bundan sonra “gösterilmenin nasıl gerçekleştiği” hakkındaki farklı kuramların listesini verir.
O, Allah’ın havariler ile İsa’yı nasıl birbirine karıştırdığına ve böylece Yahudilerin İsa’nın kim
olduğunu bilemediklerine dair geleneğin farkındadır. Bunun yanı sıra o, İsa’nın havarilerine kendisinin yerine geçecek ve çarmıhta asılacak bir gönüllünün olup olmadığını sorduğuna dair
geleneği de bilmektedir.
Fahreddin Razi
Fahreddin Razi “Seni kabz edeceğim” (Âl-i İmran: 55) ayeti ile ilgili yorumları “ölme” ve
“yükselme” hakkında kronolojik değişimi gerektirmeyen ve kronolojik değişimi gerektiren şeklinde
ikiye bölerek konuya başlar. Açıktır ki, o zahiri anlam diye adlandırdığı birinci yorumu tercih eder
ve ele alır. Bu ayetin sekiz farklı şekilde anlaşılabileceğini söyler. Buradan onun sekiz yorumu
meşru olarak kabul ettiği sonucu çıkarılabilir. Bunlar arasında daha önce gördüğümüz şu seçenekler
yer alır:
1) fiilen, gerçek ölüm ve dirilme,
2) kabz.
Bunlar arasında daha önce kaydetmediğimiz ilginç seçenekler de bulunur:
1) Hayatına son verme
2) Ne zaman ve nasıl ölüm ve yükseltilmenin gerçekleştiği hakkında bilinemezcilik
3) Beden ve ruh olarak tümüyle alma
4) Nefse ve bedeni arzulara son verme
Razi Âl-i İmran: 35 ve Nisa: 157 ayetleriyle ilgili olarak “benzetilme” fikrine geniş bir yer ayırır. O,
bir anlamda “benzetilme” fikrinin Nisa: 157 ayetini anlamak için en doğal yol olarak algılamış
görünüyor. Bununla birlikte bu fikrin bazı gramer ve kelam açısından itirazlara cevap bulması
gerektiğini düşünmektedir.
Şübbihe fiilinin gramatik öznesi nedir? Şayet öznenin İsa olduğunu düşünürsen (bu doğru değildir
zira) o başkasına değil, başkasının ona benzetilmesi gerekmektedir. Şayet öznenin öldürülen şahıs
olduğunu söylersen (bu da doğru değildir) zira öldürülen kişi hakkında ayette bir ifade yer
almamaktadır. (böylece o şübbihe fiilinin gramatik öznesi olamaz.)
Burada iki muhtemel cevap söz konusu olabilir:
1) Fiilin referansı edattır ve edatın konusudur (lehum terimindeki cer ve mecrur). Bu tıpkı
yaygın bir ifade olan “huyyile ileyh” (o hayal etti veya “ona göründü”) gibidir. Böylece ayet
“(Onlar onu öldürmediler, asmadılar) fakat karıştırdılar” demektedir.
2) Fiilin öznesi (açıkça ifade edilmeyen) öldürülen şahsa işaret eden zamirdir, çünkü “onlar
onu öldürmediler” ayeti göstermektedir ki, öldürülme İsa’da değil bir başkasında
gerçekleşmiştir. Böylece onu şübbihe’nin öznesi olarak almak uygundur.
Burada ikinci cevap “benzetilme”nin gerçekleştiğini varsaymaktadır. Birinci cevap ta ise böyle bir
varsayım söz konusu değildir. Birinci cevap şübbihe fiilini gayri şahsi pasif anlam olarak
görmektedir: “onlara öyle gösterildi” veya “bu onlar için kuşkulu idi.”
Nisa: 157 ayetini yorumlarken, Razi “benzetilme” fikrine yönelik en belli başlı kelami
itirazları ortaya koyar ve onlara cevap vermeye çalışır. (Aşağıdakiler onun bildiği “benzetilme” fikrinin beş versiyonudur).
1) Yahudiler bilerek bir başkasını astılar ve bu olay hakkında yalan konuştular,
2) Bir adam “Yahudileri başı olan Yudas” tarafından İsa’yı öldürmek üzere gönderildi
ancak Allah onu İsa’ya benzetti ve onun yerine asıldı,
3) İsa’yı korumakla görevli olan biri İsa’ya benzetildi ve onun yerine asıldı,
4) İsa havarilerinden bir gönüllü istedi ve gönüllü olan kişi İsa’ya benzetildi ve asıldı,
5) İsa’yı ele vermek isteyen iki yüzlü havarilerden biri İsa’ya benzetildi ve onun yerine
asıldı.
Razi aşağıdaki şekilde bu yorumlara gelecek cevabı özetlemektedir:
Bu cevaplar karşılıklı olarak çelişmekte ve birbirleriyle uzlaşmamaktadır. Bu konudaki
gerçeği en iyi bilen Allah’tır.
Bu konuşmada ele aldığımız yorumcular arasında Razi, İsa’nın ölümü ve yeniden dirilmesi ile ilgili
olarak doğu Hıristiyanlarının inandıkları hususları en ayrıntılı, doğru ve ilginç bir şekilde tahlil
etmektedir. Yukarıdaki tartışmanın hemen ardından Nisa: 157 ayetini ele alırken o, onun (asılması)
hakkında ayrılığa düşenler şüpheye düşmektedirler” ifadesini tartışmaktadır.
1980’ de yayımlanan bir makalede Mahmoud Ayoub şunu ileri sürer: “Razi’nin yorumları
Kur’anın barıştırıcı ruhunun ve tarihin basit olgularının ötesine giden bir anlamı araştırmanın dikkat
çekici bir örneğini sergilemektedir.” O ayrıca şunları söyler:

İsa’nın ikili bir tabiata—manevi ve fiziksel--sahip olduğuna dair Razi’nin yaklaşımı sahih
İslami toprağında kökü olmayan geç bir Yunanlaşmanın getirdiği yenilik değildir. Bu fikrin temel
unsuru Razi’nin daha sonra işaret ettiği İbn İshak (Hz. Muhammed’in hayatını yazan ilk şahıs)’da
bulunabilir. İbn İshak şunları yazar: İsa Allah’ın mesajını tüm dünyaya yaymalarını havarilerine
söyledikten sonra,
Allah onu kendisine kaldırdı, onu kuş tüyleriyle bezedi, ışık içinde giydirdi, yiyecek ve
içecek arzusunu söndürdü. Böylece o melekler arasında uçtu. Artık o meleklerle birlikte arşın
etrafındaydı. O insani ve meleki, manevi ve dünyevi idi.
Beydavi
Beydavi şimdiye değin görmüş olduğumuz farklı kuramları meşru yorumlar olarak kabul eder: 1)
Dünya hayatına son vermek, 2) kabz, 3) uyku, 4) dünyevi arzuların ölümü ve 5) fiili gerçek ölüm ve
dirilme.
Maide: 117 hakkında Beydavi şu yorumu yapar:
Semaya kaldırarak “Sen beni öldürdüğünde” ayeti ile “seni öldürüyor ve kaldırıyorum
ayeti arasında bir uyum vardır. Teveffa kelimesi bir şeyi tamamen almak ve ölüm anlamına gelir.
Allah şöyle der: “Allah ölürlerken ve henüz ölmeyenler uykuları esnasında nefisleri öldürür.”
Nisa: 157 ayetini tartışırken, Beydavi “beşeri tabiatın asıldığı ve ilahi tabiatın yükseldiğini”
söyleyen bir guruptan söz eder. Bağlamdan anlaşıldığı kadarıyla bunlar Hıristiyan veya Yahudi’dir. Beydavi “benzetilme” kuramını ve bu kuramı destekleyen geleneği bilmektedir. Nisa: 157
ayetini yorumlarken “benzetilme” kuramının iki versiyonundan söz eder. 1) İsa, Allah’ın bir gurup
inkarcı Yahudiyi maymunlara ve domuzlara benzetmesinin intikamını almak üzere, Yahudilerin
kendisini öldürmek için yola çıktıklarını öğrenince Havarilerinden birinin gönüllü olarak kendi
yerine geçmesini istedi. 2) Bir Yahudi bu işe kurban gitti. Bu iki “benzetilme” kuramına ilave olarak
Beydavi, peygamberlerin zamanında kavranamayacak düzeyde olan bir takım nadir kıssaları
bildiğini söyler.
Bununla birlikte Beydavi “benzetilme” kuramı ile ilgili iki ciddi problem ortaya koyar. İlki,
yanıltmanın Allah’a bir sıfat olarak ne kadar doğru şekilde atfedilebileceğine yönelik kelami
problemdir. İkincisi ise, şübbihe pasif fiilinin öznesi hakkında müfessirlerin yanılmaları ile ilgili
gramer problemidir.
Âl-i İmran: 54 ayetini yorumlarken Beydavi şunları ileri sürer:
Aldatma (el-mekr), başkalarına zarar veren bir hile olduğu sürece Allah’a atfedilemez.
Ancak misilleme ve karşılıklı olması bir istisnadır.
Bu yüzden makul olacaksa “benzetilme” kuramı İsa’nın yerine öldürülen kişinin “İsa’yı
öldürmeyi amaçlamak” gibi bir suçu işlemesi gerektiğini kabul etmek zorundadır. Elbette bu itiraz
Beydavi’nin “benzetilme” kuramını tümüyle reddettiğini göstermez. Ancak onun masum bir insanın
(Havarilerden biri, Sergius, Kirene’li Simon, oradan geçmekten olan biri vs. gibi) bir yanıltma
sonucu haksız olarak öldürüldüğünü ifade eden çok sayıdaki geleneğe itiraz ettiği açıktır. Judas
Iscariot gibi suçlu bir adamın asıldığına dair versiyon hadislerde pek destek bulmamaktadır.
Beydavi’nin “benzetilme “kuramına ikinci itirazı gramer ile ilgilidir. Nisa: 157 (Onlara öyle
gösterildi “şübbihe lehum”) ayetini yorumlarken, benzetilme kuramı ile ilgili iki rivayeti aktarır ve
şunları ileri sürer:
Şübbihe fiili gramatik yüklem olup edat ve edatın konusuna işaret eder. Böylece o sanki
şöyle der: “karıştırma (teşbih) İsa ve öldürülen şahıs arasında ortaya çıktı” veya “karıştırma sorun
hakkında ortaya çıktı.” Bu “Hiç kimse ölmedi ancak yanlış dedikodu ortaya çıktı ve insanlar
arasında yayıldı” diyenlerin görüşü ile uyum içindedir.
Beydavi’nin “benzetme” kuramına gramer ve kelami açıdan yaptığı itirazlara bakınca,
“peygamberler zamanında kavranamaz düzeyde olan nadir mucizeleri” tasvir eden “benzetilme”
kıssalarındaki farklılıkla ilgili notlarının gerisinde ne tür bir ses tonu ve nüans olduğu merak
edilmektedir. Kuşkusuz bu tür tabiatüstü işler sorgulanamaz: Allah onları yapabilir. Ancak Allah’ın
Yahudi düşmanları maymun veya domuzlara dönüştürdüğü veya 17 havariyi tam da İsa’ya
benzettiği ve İsa’nın çatıda açılan delikten kaçtığına dair kıssaları okurken muhtemelen Beydavi,
Kur’an’ın başka yerlerde tasvir ettiği Allah kavramı ışığında bunun Allah’ın böyle bir şey
yapmasının makul olup olmadığını düşündü.
Seyyid Kutub
Seyyid Kutub yirminci yüzyılda muhtemelen en yaygın olarak bilinen tefsiri yazdı. Bu
yazarın Ezher’de formal kelami eğitim almamasına rağmen (belki de bu yüzden) tefsir hayli etkili
olmuştur. Mısır hükümeti tarafından 1966’da idam edilinceye kadar İhvan-ı Müslimin’in lideri olarak Hırıstiyanlarla ortak bir nokta bulmaktan ziyade Hıristiyanların hatalarını reddetmekle
uğraştı. Hıristiyanları İsa’yı “ilahlaştırmakla suçlarken güçlüdür.
Konu İsa’nı asılmasına gelince o bilinemezcilikte ısrar eder. Bu kesinlikle onun İsa’nın
ölümü ve yükselmesine, gerçekte meydana gelseydi, bağışlayıcı bir önem atfetmeye hazır olduğu
anlamına gelmez. Ancak o tarihsel sorunun açık olduğu ve İsa’nın ne zaman ve nasıl ölüp
yükseldiğini kesin olarak bilemeyeceğimiz noktasında ısrarlıdır.
Seyyid Kutup benzer bir agnostik tutumu İsa’nın ne zaman ve nasıl öldüğü ve yükseldiğine
dair tarihsel sorun karşısında takınır. Âl-i İmran: 55 ayetini yorumlarken şöyle yazar:
Onun nasıl öldüğüne ve yükselmesine gelince, bunlar sadece Allah’ın bildiği müteşabih
ayetler gurubuna giren sırlı konulardır. İster doktrin isterse hukuk açısından olsun, bunların temeline
inmeye çalışmanın bir yararı yoktur. Bu soruların ardından giden ve onları bir tartışma konusu
haline getirenler yalnızca kuşku, karışıklık ve kompleks içine düşerler ve bir kesin sonuca
ulaşamazlar. Sadece Allah’a havale edilmesi gereken bir meselede zihinleri de rahat etmez.
Seyyid Kutub bundan sonra “yervi” (anlatır), “rivayet,” “haber” ve “daha doğru” gibi ilginç
terminoloji kullanarak İncil’deki konuya ilişkin bilgiyi gözden geçirir. Bu terminoloji, daha önce
Taberi gibi klasik tefsircilerin Hz. Peygamber, sahabeler ve diğerlerine atfen kullandıkları
terminolojiye benzer. İmalı bir şekilde o İncil’i, sıhhati isnad zincirinin sağlamlığına dayanan hadis
kategorisindeki bir metin olarak ele almaktadır.
O İncil’in isnad durumu hakkındaki şüpheyi ortaya çıkarır ve Hıristiyanların kanonik olarak
niteledikleri açıklamaların “şüpheden uzak olmayan bir takım nedenlerden” dolayı kabul edildiğini
ileri sürer. Ancak o İncil’deki açıklamaları tümüyle yanlış olarak reddetmez. Ayrıca Barnabas İncil’i
diye bilinen kitaptaki zıt hikayeyi dile getirir, ancak Barnabas’ın doğru bir açıklama yaptığına dair
bir karar ortaya atmaz. Onun altını çizmeye çalıştığı ana nokta şu sonuç cümlesinde bulunur:
Böylece bilginler bu konu hakkında kesin bir bilgi bulamazlar. . . ne de bu konuda ayrılığa
düşenler kendilerinin daha makul olduğunu gösterecek bir destek bulabilmektedirler.
Daha sonra Nisa:158’de Allah İsa’yı “kaldırdı” ayetini şöyle yorumlar:
Kur’an bu kaldırma hakkında ayrıntılı bilgi vermemektedir. O canlı iken ruh ve beden olarak
kaldırılma mıdır? Yoksa ölüm sonrası sadece ruhun kaldırılmasıdır? Ve ne zaman bu ölüm
gerçekleşti ve nerede? Onlar onu öldürmediler ve asmadılar; aksine açıkça bilmedikleri bir şahıs
asıldı. Kur’an bu gerçeğin dışında bir bilgi vermemektedir. Tek istisna Allah’ın “Ey İsa seni
öldürüyor ve kendime yükseltiyorum” sözünde mevcuttur. Bu ayet, tartışmakta olduğumuz diğeri
gibi, ne ölüm hakkında ne de ölümün mahiyeti ve zamanı hakkında ayrıntılı bilgi verir. “Kur’an’ın
gölgesinde” ile ifade edebileceğimiz yöntemimizi izleyerek, ne bu gölgeden uzaklaşmak ne de
kanıtlayamayacağımız söylentiler ve hikayeler ile yolumuzu şaşıracağız.
Maide: 117 ayetini yorumlarken Seyyid Kutup tekrar bilinemezciliği ifade eder. Ancak
İsa’nın gerçekten öldüğüne ve yükseldiğine temayül ettiğini daha açık olarak ileri sürmektedir. O
şöyle yazar: Kur’an’ın zahiri anlamı şuna işaret eder: Allah Meryem oğlu İsa’yı öldürdü ve sonra
kendisine kaldırdı. Bazı haberler onun Allah’ın katında diri olduğuna işaret ederler. Görebildiğim
kadarıyla, Allah’ın onu dünya hayatına ölümle son verdiği ve kendisiyle birlikte yaşattığı fikirleri
arasında bir çelişki yoktur. Şehitler de dünyada ölürler ve Allah katında dirilirler. Onları Allah
katında nasıl bir hayat formunda yaşadıklarını bilmiyoruz. Aynı şekilde İsa’nın nasıl bir hayat
tarzına sahip olduğunu bilmiyoruz.
Açıkçası Seyyid Kutub burada Bakara: 154 ayetine atıfta bulunmaktadır: “Allah yolunda
öldürülenlere “ölüdürler” demeyin. Aksine onlar yaşamaktadırlar, ancak sizler anlayamazsınız.”
Yine Âl-i İmran: 169 “Allah yolunda öldürülenleri ölüler olarak düşünmeyin. Aksine onlar
Rablerinin katında diridirler.”
Meryem:33 ayeti hakkında Seyyid Kutub şöyle yorum yapar:
Metin İsa’nın ölümü ve yeniden diriltilmesi noktasında açıktır. Açıklamaya veya tartışmaya yer
bırakmamaktadır.
Sonuç
İsa çarmıhta öldü ve sonra yeniden dirildi mi? Önceki tartışmalar ve tahliller bu soruya tarihsel
olarak verilen cevapların ne denli zengin ve farklı olup İslam toplumlarında meşru olarak
görüldüklerine işaret eder. Asırlar boyunca İsa’nın çarmıhta ölüp ölmediği sorununa verilen tek bir
“doğru” cevap asla olmamıştır. Gerçekte tefsircilerin geniş çaplı ve bilgince düşüncelerinin
gösterdiği gibi, bu sadece “evet ya da hayır” ile cevaplanacak bir sorun değildir. Müslümanların
asırlardır verdikleri farklı cevaplar arasında, Hıristiyanlarla ortak bir zemin bulmak için günümüz
Müslüman veya Hıristiyanlarının sandıklarından daha fazla imkan vardır.
Temel tefsirlerde bulduğumuz yorumların kısmi bir listesi aşağıdadır:
1) benzetilme teorisi
2) uyku teorisi (çarmıhta bilincini yitirme dahil)
3) kabz
4) kronolojik dönüşüm, eskatalojik ölüm ve yeniden dirilme ile birlikte
5) Allah İsa’nın dünya hayatına son verdi
6) Allah İsa’yı ruh ve beden olarak bütünüyle aldı
7) Ne zaman ve nerede ölüm ve yükselişin vuku bulduğu noktasında bilinemezcilik
8) Benliğin ve dünyevi arzuların ölümü
9) Tıpkı şehitler gibi İsa gerçekten öldü ancak şimdi Allah katında diridir
10) Gerçek zahiri ölüm ve yeniden dirilme.
Kuşkusuz bütün bu yorumlar birbirlerini dışlamamaktadırlar. Sözgelimi, 3., 5. ve 6. şıklar aynı şeyi
söyleyen farklı sözler olarak kabul edilebilir.
Bunun Müslüman-Hıristiyan diyaloğu ile ilgili imaları nelerdir? 10. şık kuşkusuz
Hıristiyanlar ile aynı zemine sahiptir. Ancak 3., 5., 6., ve 9. şıklar yine yakın zemine işaret
etmektedirler. Bunlar sorun hakkında Müslüman-Hıristiyan diyaloğu için bir hareket noktaları
olabilir. Özellikle ilgi çekici olan Razi’nin başlangıç aşamasındaki şu fikridir: İsa çarmıhta ölen
dünyevi bir tabiata sahiptir ve bedenle birlikte bulunması anlamında acı çeken manevi bir tabiata
sahiptir. Mahmoud Ayoub’un şu teklifi ile hem fikirim: Razi’nin bu yapıcı çabası Müslümanlar ve
Hıristiyanlar arasındaki tartışmalar için mükemmel bir hareket noktası teşkil edebilir.
Her halükarda asırlar boyu İslam tefsir geleneğinde yer alan çok farklı yorum seçeneklerinde
ortak bir noktanın açığa çıkarılması için yeterince imkan vardır. Bu geniş ve farklı yorum mirası söz
konusu keşfe yönelmeye bizi davet etmektedir.

Konular