Tevratta öldürmeyi emreden Allah, İsa gelince mi merhamete kavuştu da düşmanlarınızı sevin demeye başladı?

Başkasını öldürmenin caiz olması konusuyla savaş ve askeri gücün dini ve ahlaki konumu açısından bakıldığından Kutsal Kitabın tarihi, akışı içerisinde halkının Tanrının isteğini gitgide daha net bir şekilde anladığı ve İsa Mesihin yaşamı ve öğretisinde bütünlüğe eriştiği bir gelişimi göstermektedir. Bu gelişimi iki hatta sunuyoruz:

1. Beşinci emirdeki öldürme yasağı ve İsanın sevgi emri

Eski Ahitin insan yaşamının değeri ve onuru konusundaki öğretisi On Emirin beşincisinde çok açıkça ifade edilmiştir: Öldürmeyeceksin (Mısırdan Çıkış 20,13; Yasanın tekrarı 5,17). Buradaki öldürmeyeceksin ifadesi haksız yere, cinayet amacıyla öldürmeyeceksin anlamına gelir, zaten Kutsal Kitaptaki ibranice sözcükte bu anlamdadır. Bu emir öncelikle cinayeti tanımlar, ancak ölüme sebebiyet vermeyi de kapsar.

İsrailde beşinci emir yaşamın değerli ve kutsal olduğu inancını yansıtır. Bu özellikle insan canı için geçerlidir, çünkü insan Tanrının benzeyişinde yaratılmıştır. Değeri ve onuru da buradan kaynaklanır. İnsanın canı hakkında başkaları keyfi olarak karar veremezler. İnsan canına karşı suç işleyen ağır şekilde cezalandırılır. İnsan kanı dökenin kanı da başkaları tarafından dökülecektir. Çünkü: Tanrı insanı kendi benzeyişinde yaratmıştır (Yaratılış 9,6). Başka bir insanın yaşamına bilerek ve isteyerek son vermek göklere kadar seslenen (Yaratılış 4,10) bir günah olarak görülür. Buna karşılık ölüm cezası öngörülmüştür ve katil ne fidye ne de başka bir şekilde kurtulamaz (bkz. Sayılar 35,25). Toplumun öngördüğü bu cezanın ağırlığından, o yaşamı bağışlayan Tanrıya duyulan saygı kendini gösterir...

Beşinci emirin pozitif yanı ise, insanın Tanrıyı, Tanrının insanı kabulüne dayanan, insanın başka insanları kabul etmesidir.

Eski Ahite göre Yahveye evet demek, ancak Tanrı aracılığıyla dünyaya ve insanlara da yöneliyorsa tam bir evet durumundadır. Tanrıyı ve insanları kabul etmek, Kutsal Kitabın sevgi olarak adlandırdığı şeyin temelini oluşturur. Bu nedenle Tevratta Yasanın Tekrarı (Tesniye) adlı bölüm On Emiri sıraladıktan (Yasanın Tekrarı 5) hemen sonra Tanrıya evet temel çağrısını ifade ediyor: Dinle, ey İsrail! Tanrımız RAB tek RABdir. Tanrınız RABbi bütün yüreğinizle, bütün canınızla, bütün gücünüzle seveceksiniz (6,4vd). Tanrı sevgisi emrinde insan sevgisinden de bahsedilir: Komşunu kendin gibi seveceksin (Levililer 19,18). Bu yabancılara da yöneliktir (bkz. Levililer 19,33vd). Tanrısal isteğin bu açınlanması peygamber Mika da şöyle ifadesini bulur: RAB iyi olanı size bildirdi; Adil davranmanızdan, sadakati sevmenizden ve alçakgönüllülükle yolunda yürümenizden başka Tanrınız RAB sizden ne istedi? Mika 6,8)...

Eski Ahitin Tanrı ve insan sevgisi emirlerinde (Yasanın Tekrarı 6,4vd; Levililer 19,18) Tanrının isteğinin açınlaması olarak duyurulan ve peygamberlerin belli sosyal davranış ve tutumlarla ilişkilendirdikleri şey İsada ve Onun mesajında etkileyici bir şekilde onaylanır ve hatta aşılır. Tanrının adaleti olan ve Tanrının adaletinin mesajını sevgi dolu merhamet olarak getiren İsa, peygamber Hoşeanın sözlerini kullanır şekilde talepte bulunur: Kurban değil, merhamet isterim (Matta 9,13; 12,7)... İsa, öldürme yasağının çerçevesini genişletir. Fiziki olarak öldürücü darbe ile değil, daha öfke ve kötü sözle bile bu suç işlenmiş sayılır: Atalarımıza, Adam öldürmeyeceksin. Öldüren yargılanacak dendiğini duydunuz. Ama ben size diyorum ki, kardeşine öfkelenen herkes yargılanacaktır (Matta 5,21)... Öldürmemek, öfkelenmemek, nefret etmemek emri temelini, diğer bütün yasaların bağlı olduğu baş yasa konumundaki sevgi emrinden alır (bkz. Matta 22,37-40). İsa bu emri bütün insanları, hatta düşmanları bir kapsayacak şekilde genişletir (Matta 5,44). Yalnızca iyilik düşünmeyi değil, iyilik işlerini gerçekten de yapmayı talep eder. İnsan sevgisi kendisini İsada yoksullara, zayıflara, dışlanmışlara ve hastalara özel yönelimi ile gösterir. İsanın yargı hakkındaki konuşmasından sonra (Matta 25) kurtuluş ile mahvolmak arasındaki karar, bizim bu sevgiyi eyleme, merhamet eylemlerine dönüştürüp dönüştürmediğimize bağlıdır, öyle ki İsa bütün insanlara gösterilen merhameti kendisine gösterilmiş saymaktadır: Bu en basit kardeşlerimden biri için yaptığınızı, benim için yapmış oldunuz... bu en basit kardeşlerimden biri için bunu yapmadınız, benim için de yapmamış oldunuz (Matta 25, 40.45).

Bütün insanlarca kabul gören Öldürmeyeceksin emri hristiyan müjdesinin etkisiyle ve yeni dönemde insana yeni yönelimle şu şekle dönüşmektedir: Yaşamı koru. Bu olumlu yönelim günümüz dünyasında insanlığı eski zamanlarda görülmeyecek şekilde etkilemektedir. Bilimsel, teknik, ekonomik ve siyasi olanaklar insan yaşamının ve dünyasının sınırlarını ve maruz kaldığı tehlikeleri çok daha açık bir şekilde göstermektedir. İnsanın sorumluluğu tüm yönleriyle kendi yaşamını, başlangıcından itibaren başkalarının yaşamını, toplumda, uluslar ve halklar arasında barış içinde yaşamı ve ve tüm yaradılışın korunmasını kapsamaktadır. Bu şekilde beşinci emir hem kişisel hem de sosyal bir emirdir. (Kısaltılıp değiştirilerek alıntı yapılan yer: Leben aus dem Glauben, Katholischer Erwachsenen Katechismus, C. 2, S. 270-75)

2. Kutsal Kitapta konu olarak savaş ve İsanın sevgi emri

Bugünkü Eski Ahit araştırmalarında ilk dönem İsrailin kutsal savaşları delfi tapınağı için şehir paktlarının sürdürdüğü manada gördüğü pek kabul edilmese de, İsrailin Ahdin Tanrısının Savaş Tanrısı olarak gösterildiği bellidir: İsrail ordusunun Tanrısı (1. Samuel 17,45). İsrailin ilk dönem tarihi Yahvenin desteği altında mücadeleci bir şekilde meydan okuyucu bir tarih olarak anlaşılır; Yahvenin ve İsrailin çıkarları aynı yöndedir, İsrailin savaşları Yahvenin savaşlarıdır. Düşmanların yokedilmesi Yahvenin işi olarak görülür (Çıkış 15,21). Davutun büyük krallığının bölünmesinden sonra Tanrının isteği ve savaşçı bir şekilde meydan okuma ve kudret kazanım çabasına gitgide kuşkuyla bakılır. İsrail çevresindeki ülkelerin siyasi ve askeri çekişmelerine maruz kalır ve sonuçta Babil sürgünü ile bu çekişmelerin kurbanı olur. Özellikle peygamberler savaşların ortasında korkmadan sukunete çağırırlar (Yeşaya 7,4.9; 30,15) ve Yahvenin İsrailin silahlarını parçalayacağı (Hoşea 1,5) ve kılıçların saban demirine dönüştürüleceği (Yeşaya 2,4; Mika 4,3) kalıcı bir barış dönemini getirmek istediğini ilan ederler. Bunun yanında Yahvenin dünyasal gücü sona erdireceği bir son dönem askeri hareketi beklentisi yeralır (Hezekiel 30). Askeri tutum Makkabiler zamanında çok hakimdi. Rabbinik yahudilikte ise barışın öncüllüğü özellikle vurgulanır, çünkü barış Tanrının isteği ve adıdır. Ancak bu günümüzde İsrail devletinin kuruluşundan sonra anlaşmaya hazır bir pasifizme nadiren getirmiştir...

İlk dönem hristiyanlığı ağır siyasi çekişmeler ve isyanlarla dolu bir dönemde yaşamıştır. Romalı işgal güçleriyle olan çekişme ve sorunlar isyana ve kurtuluş için savaşmaya yönelik etki yapmıştır, ancak İsa başlangıçtan beri her türlü siyasi Mesih kavramından uzak durmuştur (Matta 4,10; 26,52; Markos 10,42vd; Yuhanna 18,36). Tanrıoğlu ünvanının eziyetlere katlanan Tanrı hizmetkarı kavramı ile birleştirilmesiyle ilk cemaat siyasi mesihçiliği reddetmiştir. İsanın Dağdaki Vaazında (Matta 5,38vd) aktarılan düşmanlara sevgi ve şiddetten kaçınma çağrısının yanında, dünyasal güçleri kabullenme çağrısı da (Romalılara Mektup 13,1vd) yeralmaktadır; bu durum günümüze dek hristiyanlığın savaş ve barış ile olan ilişkisini biçimlendirmiştir...

Son zamanlarda kiliseler gitgide yeni ve daha etkili kitle imha silahlarının üretimi nedeniyle bunların ahlaki açıdan kabulünü reddetmişlerdir. Adil savaşın (savunma savaşı) geleneklerinin adil bir barış kavramı için aşılmış olduğu söylenemese de, Konsilin Adalet, barış ve kainatın korunması konusundaki çalışması açıkça buna işaret etmektedir. (Alıntı yapılan eser: Wolfgang Lienemannın, Evangelisches Kirchenlexikon [Göttingen, 1989, C. 2, 1477-1481] kitabında Krieg adlı maddesi)

Soru 133: Hristiyanlar İsayı anlamadı ya da tanımadılarmı ki, 325 yılında hala onun doğası konusunda kavga ettiler? (TR)

Yanıt: Soruda adı geçen 325 yılı Aryusçu öğretinin reddedilip mahkum edildiği ilk evrensel konsil olan İznik konsiline işaret etmektedir. Bu konsilin İznik Amentüsü olarak da bilinen iman açıklaması İsa Mesihin Baba ile aynı özden (Yunanca: homoousios) olduğunu ifade etmektedir.

Birçok çağdaşlarımız sorunları dogmatik değil de pragmatik açıdan ele almakla daha iyi yaparlar. Dogma kavramı bazıları için hareketsiz, kısıtlı, bağlayıcı gibi betimlemeleri çağrıştırıp engizisyon, din savaşları, vicdan zorlaması gibi kavramları çağrıştırdığından bir çokları için olumsuz bir anlam taşır. Düşünce, ifade, araştırma, vicdan ve din özgürlüğü günümüzde haklı olarak en temel varlıklar olarak görülür, bu kilise içinde de geçerlidir. Hatta bazıları günümüzde dogmatik olmayan, pratik eğilimli hristiyanlığın zamanının geldiğini ima etmektedirler.

Bu nasıl oldu ve kilise içinde imanın ve ifadelerinin doğru anlaşılması konusunda tartışmalar devam etmekte midir? İsa, Matta İncilinde şahsen uyarıyor: İnsanların önünde beni açıkça kabul eden herkesi, ben de göklerdeki Babam'ın önünde açıkça kabul edeceğim. İnsanların önünde beni inkar edeni, ben de göklerdeki Babam'ın önünde inkar edeceğim (Matta 10,32-33). Böylesi bir şekilde iman ifadesi bütün hristiyanlara yüklenmiş bir görevdir. İman ifadesinin açık ve anlaşılır olması için ifade birliği şarttır. Başlangıçtan beri kilisede bölünme ve gruplaşmalar olduğundan dolayı (bkz. Havarilerin İşleri 6,1; Korintlilere 1.Mektup 1,11-13 vd) İncilin birçok yerinde birlik konusunda uyarılar görürüz. Hepiniz uyum içinde olun, aranızda bölünmeler olmadan aynı düşünce ve görüşte birleşin (Korintlilere 1. Mektup 1,10). Müjdenin duyurulması konusunda, ibadet şekillerinde, teoloji ve kilise düzeninde çeşitlilik normaldir ve hatta arzulanır. Sözkonusu olan bir tektipliğin yerleştirilmesi değildir. Ancak yasal ve kabul edilmiş olan çeşitlilik, birbirine aykırı iman ifadeleri ve ahlaki öğretilerin yaşamın temel noktasında çokluğundan ayırdedilmelidir. Sınırsız bir şekilde artan çoğulculuk birlik konusunda çabaları anlamsız kılar. Hristiyanlık gerçeği açık ve net olmasaydı ortak ibadet ve yeryüzünde imanın inanılırlığı sözkonusu olurdu. Kilise, Tanrının Kutsal Ruh aracılığıyla karmaşık ve zararlı belirsizliklerin ortasında gerçeğe daha derinden yaklaştırdığı ve bunu insanlar aracılığıyla ve insani yollarla, yani teologlarla ve kendilerine kilisenin birliğinin görev olarak yüklenmiş olduğu kilisenin çobanları arasında açılım ve bazen hareketli yansımalarla sağlamış olmasından dolayı Tanrıya şükran doludur...

Anılan İznik Konsili Amentüsü gibi İsa Mesih hakkındaki bir dogmane İncile bir eklemedir, ne de yeni bir vahiydir, yalnızca zaten ebediyen kalıcı bir vahyin sapkın, değiştirmeye ve bozmaya yönelik yorumlardan korunması amacıyla bütün kilise için bağlayıcı bir şekilde açıklanmasıdır. Dogma için iki şart gerekir: Öncelikle temel ve ortak vahiy gerçeği ile ilgili olmalıdır ve resmi olarak, herkesi bağlayacak şekilde v ekalıcı olarak ortaya konulmalıdır. Kilise bunu yaptığı zaman İsa Mesihin kilisede mevcudiyetine ve kiliseye vadedilmiş, kiliseye her gerçeği gösteren Kutsal Ruhun desteğine güvenmektedir (bkz. Yuhanna 16,3).

İman, herşeyi kapsayan bir yaşam modeli ve bütüncül bir varoluş tutumudur. Bu bütünlük yalnızca bir cümle ya da cümlelerin toplamı değildir, aksine kendisini bize İsa Mesihte açınladığı şekilde Tanrıya güvenmek ve yaşamı bunun üzerine kurmaktır. Bu nedenle dogmalara inanç, Tanrıya, İsa Mesihe, Kutsal Ruha inanıldığı gibi değildir. Dogmalara, imanın tek içeriğinin belirgin bir şekilde açıklanma şekli olarak inanılır. Dogmalar imanın gerçeğini temellendirmez, imanın gerçeği dogmaları temellendirir. Dogmalar ilan edildikleri için gerçek değildir, gerçeğe uygun oldukları için ilan edilirler. İmanın tek gerçeği birlikte ve açıkça ifade edebilmek için dogmalara ihtiyacımız vardır. Dogmalar asıl olana, tanrının herşeye kadir Baba ve İsa Mesihin Babası olduğu gerçeğine işaret ederler. Herşeyden önemlisi de işte bu gerçektir. (Kısaltılarak alıntı yapılan eser: Katholischer Erwachsenen Katechismus, C. 1, S. 54-58)

Konular