Allah, kendi prensiplerine aykırı hüküm verir mi ?
Şu soruyla çok sık karşılaşılmıştır.
"Mâdem ki Allah ezel ve ebed ilmiyle insanların Cennetlik mi yoksa Cehennemlik mi olduklarını bilmektedir. Şu hâlde, doğrudan herkes gideceği yere gönderilse olmaz mıydı; neden bu dünyada ekstardan eziyet çekiyoruz ?"
Buna, şöyle bir cevap verilir.
"Allah'ın kimin ne yapacağını biliyor olması, cezâ ya da ödül için yeterli değildir. Nasıl ki, yaratma sıfatının tecelisi olarak tüm mükevvenâtı var etmişse, adâlet sıfatının tecelisi için de; insan(lar)ın yaşanılan süreçte "saf"ını belli etmesi, cezâya müstehâk olacakların, suç teşkil edecek fiilleri bizzat işlemeleri, ödüle (Cennet) lâyık görülenlerin de, bu 'liyâkat'lerini ıspat etmeleri şarttır."
Böyle bir cevâba - hangi inançtan olursa olsun - itiraz edecek hiç bir imanlı çıkmaz.
Ancak; En'âm sûresi 7. 'âyet' Alah'ın kendi koyduğu prensipleri çiğnediğini, adâlet sıfatına ters düşen bir hüküm verdiğini göstermiyor mu ?
"(Ey Muhammed!) Eğer sana kağıda yazılı bir kitap indirseydik, onlar da elleriyle ona dokunsalardı, yine o inkar edenler, "Bu apaçık büyüden başka bir şey değildir" diyeceklerdi."
Yâni; insanların nasıl tepki göstereceklerini bilse de, insanlar o fiili işlemeden, onları suçlaması/yargılaması doğru mudur ?
Eğer bunu yapmasında bir sakınca yok ise, bizleri neden dünyada var etti ?
Doğrudan; bir kısmımızı Cennet'e, geri kalanları da, Cehennem'e göndermeli değil miydi ?
Misâl; ben öğrencileri yazılı yoklama yaparken, daha önce kopye çekerken yakaladığım bir öğrenciye, "Sen önceden de kopye çekmiştin. Şimdi yazılıya girersen yine aynı yanlışı yapacaksın.' diyerek suçlasam, sınava almamazlık yapsam, bu doğru bir davranış olur mu ?
Aynı mantığı "mûcize" husûsunda da kurmak mümkün.
'Müşrik' Araplar, Muhammed'den Alah'ın elçisi olduğunu kanıtlamaya yarayacak bir mûcize isterler.
"Sen de ancak bizim gibi bir beşersin. Eğer doğru söyleyenlerden isen haydi bize bir mucize getir." (Şuara: 154)
Mekke'nin (ulu) Rabbi Allah cevap verir.
"Bizi, mucizeler göndermekten, ancak, öncekilerin onları yalanlamış olması alıkoydu..." (İsra:59)
Ya Hu; "öncekilerin mûcizeleri yalanlaması" sonrakilere mûcize göndermek için bir engel ve Tanrı katında değişmez bir prensip olsaydı; defâlarca mûcizelere tanık oldukları ve her defâsında nankörlük ettikleri halde, İsrailoğularına sürekli olarak mûcizeler gönderilir miydi ? Bütün bu nakörlüklerine rağmen, İsrailoğularına özel "kıyak" yapılırken, Kur'an'ın betimlemesiyle "Ataları uyarılmamış" (Ya-sin:6) bir kâvim olan Araplara, - Muhammed'in elçiliğini ıspata yarayacak - bir mûcize neden verilmemiştir ?
Kur'an bu hususda çok "kaçamak" cevaplar verir.
"Câhil-cühelâ" müşriklerin sorusunu saptırır.
"Dediler ki: "Ona Rabbinden bir mucize indirilse ya!" (Ey Muhammed!) De ki: "Şüphesiz Allah'ın, bir mucize indirmeğe gücü yeter. Fakat onların çoğu bilmiyor." (En'âm:37)
Hayır efendim!
Ne münâsebet !
(Müşrik) Araplar, Alah'ın her şeye kâdir olduğuna şeksiz ve şüphesiz inanıyorlar.
Kur'an buna bizzat tanıklık eder.
" And olsun ki onlara: "Gökleri ve yeri yaratan, güneşi, ayı buyruğu altında tutan kimdir?" diye sorarsan, şüphesiz "Allah'tır" derler..." (Ankebut:61)
"And olsun ki onlara: "Gökten su indirip onunla, ölümünden sonra yeri dirilten kimdir?" diye sorarsan, şüphesiz, "Allah'tır" derler..." (Ankebut:63)
Yâni müşrikler, hem tek yaratıcının sâdece Alah olduğunu kabul edecek;
Hem de, O'nun mûcize yapamıyacağını ileri sürecekler öyle mi ?
"...Doğrusu siz cehalete saplanmış bir topluluksunuz." (Neml:55) :D
Tanrı'nın prensiplerinin bir kısmı muğlâk özellikler taşısaydı eğer; her şey biribirine karışırdı.
Tanrı imana dâvet ettiği insanlara inanmaları için yardım eder.
Onların kafalarındaki soru işâretlerini yok edecek doneler verir.
"Eğer kendilerine bir mucize gelirse mutlaka ona inanacaklarına dair en güçlü yeminleriyle Allah'a yemin ettiler. De ki: "Mucizeler ancak Allah katındadır. O mucizeler geldiği vakit de inanmayacaklarını siz ne bileceksiniz?" (En'âm:109)
Bu 'âyet'te olduğu gibi, mübhem/muğlâk ifâdeler kulanarak yeni "acabâ"ların oluşmasını sağlamaz.
İnsanların inanmaya olan ihtiyaçları üzerinden; onların şüphe, zaaf ve korkularını kulanarak, kendisi için "iman" devşirmeye tenezzül etmez.
Anlaşılmaz/gaybi/müteşâbih ifâdelerle kullarının "kalplerinde hastalık" aramaya kalkmaz.
Çünki O, insanların hangi "hastalık"tan muzdarip olduklarını bilir ve kurtulmaları için yardım etmek ister.
Birilerini suçlamak için onların nasıl davranacaklarını önceden tahmin etmek veya kesin olarak bilmek yetmez.
Ayrıca kişilerin sorumluluğu üstlenmeleri için, iddia edilen o fiil(ler)i bizzat işlemeleri şarttır.
Eğer hırsızın çocuğuna - babası hırsız olduğu için - hırsız suçlaması yapmak geçerli bir yöntem olsaydı; tipik bir kast sistemi oluşurdu.
Bütün suçluların çocukları suçlu,
Bütün suçsuzların çocukları da otomatikman asla suç işlemeyecek kişiler olarak kabul edilirdi.
Böyle bir prensip/algı var mı ?
"Mâdem ki Allah ezel ve ebed ilmiyle insanların Cennetlik mi yoksa Cehennemlik mi olduklarını bilmektedir. Şu hâlde, doğrudan herkes gideceği yere gönderilse olmaz mıydı; neden bu dünyada ekstardan eziyet çekiyoruz ?"
Buna, şöyle bir cevap verilir.
"Allah'ın kimin ne yapacağını biliyor olması, cezâ ya da ödül için yeterli değildir. Nasıl ki, yaratma sıfatının tecelisi olarak tüm mükevvenâtı var etmişse, adâlet sıfatının tecelisi için de; insan(lar)ın yaşanılan süreçte "saf"ını belli etmesi, cezâya müstehâk olacakların, suç teşkil edecek fiilleri bizzat işlemeleri, ödüle (Cennet) lâyık görülenlerin de, bu 'liyâkat'lerini ıspat etmeleri şarttır."
Böyle bir cevâba - hangi inançtan olursa olsun - itiraz edecek hiç bir imanlı çıkmaz.
Ancak; En'âm sûresi 7. 'âyet' Alah'ın kendi koyduğu prensipleri çiğnediğini, adâlet sıfatına ters düşen bir hüküm verdiğini göstermiyor mu ?
"(Ey Muhammed!) Eğer sana kağıda yazılı bir kitap indirseydik, onlar da elleriyle ona dokunsalardı, yine o inkar edenler, "Bu apaçık büyüden başka bir şey değildir" diyeceklerdi."
Yâni; insanların nasıl tepki göstereceklerini bilse de, insanlar o fiili işlemeden, onları suçlaması/yargılaması doğru mudur ?
Eğer bunu yapmasında bir sakınca yok ise, bizleri neden dünyada var etti ?
Doğrudan; bir kısmımızı Cennet'e, geri kalanları da, Cehennem'e göndermeli değil miydi ?
Misâl; ben öğrencileri yazılı yoklama yaparken, daha önce kopye çekerken yakaladığım bir öğrenciye, "Sen önceden de kopye çekmiştin. Şimdi yazılıya girersen yine aynı yanlışı yapacaksın.' diyerek suçlasam, sınava almamazlık yapsam, bu doğru bir davranış olur mu ?
Aynı mantığı "mûcize" husûsunda da kurmak mümkün.
'Müşrik' Araplar, Muhammed'den Alah'ın elçisi olduğunu kanıtlamaya yarayacak bir mûcize isterler.
"Sen de ancak bizim gibi bir beşersin. Eğer doğru söyleyenlerden isen haydi bize bir mucize getir." (Şuara: 154)
Mekke'nin (ulu) Rabbi Allah cevap verir.
"Bizi, mucizeler göndermekten, ancak, öncekilerin onları yalanlamış olması alıkoydu..." (İsra:59)
Ya Hu; "öncekilerin mûcizeleri yalanlaması" sonrakilere mûcize göndermek için bir engel ve Tanrı katında değişmez bir prensip olsaydı; defâlarca mûcizelere tanık oldukları ve her defâsında nankörlük ettikleri halde, İsrailoğularına sürekli olarak mûcizeler gönderilir miydi ? Bütün bu nakörlüklerine rağmen, İsrailoğularına özel "kıyak" yapılırken, Kur'an'ın betimlemesiyle "Ataları uyarılmamış" (Ya-sin:6) bir kâvim olan Araplara, - Muhammed'in elçiliğini ıspata yarayacak - bir mûcize neden verilmemiştir ?
Kur'an bu hususda çok "kaçamak" cevaplar verir.
"Câhil-cühelâ" müşriklerin sorusunu saptırır.
"Dediler ki: "Ona Rabbinden bir mucize indirilse ya!" (Ey Muhammed!) De ki: "Şüphesiz Allah'ın, bir mucize indirmeğe gücü yeter. Fakat onların çoğu bilmiyor." (En'âm:37)
Hayır efendim!
Ne münâsebet !
(Müşrik) Araplar, Alah'ın her şeye kâdir olduğuna şeksiz ve şüphesiz inanıyorlar.
Kur'an buna bizzat tanıklık eder.
" And olsun ki onlara: "Gökleri ve yeri yaratan, güneşi, ayı buyruğu altında tutan kimdir?" diye sorarsan, şüphesiz "Allah'tır" derler..." (Ankebut:61)
"And olsun ki onlara: "Gökten su indirip onunla, ölümünden sonra yeri dirilten kimdir?" diye sorarsan, şüphesiz, "Allah'tır" derler..." (Ankebut:63)
Yâni müşrikler, hem tek yaratıcının sâdece Alah olduğunu kabul edecek;
Hem de, O'nun mûcize yapamıyacağını ileri sürecekler öyle mi ?
"...Doğrusu siz cehalete saplanmış bir topluluksunuz." (Neml:55) :D
Tanrı'nın prensiplerinin bir kısmı muğlâk özellikler taşısaydı eğer; her şey biribirine karışırdı.
Tanrı imana dâvet ettiği insanlara inanmaları için yardım eder.
Onların kafalarındaki soru işâretlerini yok edecek doneler verir.
"Eğer kendilerine bir mucize gelirse mutlaka ona inanacaklarına dair en güçlü yeminleriyle Allah'a yemin ettiler. De ki: "Mucizeler ancak Allah katındadır. O mucizeler geldiği vakit de inanmayacaklarını siz ne bileceksiniz?" (En'âm:109)
Bu 'âyet'te olduğu gibi, mübhem/muğlâk ifâdeler kulanarak yeni "acabâ"ların oluşmasını sağlamaz.
İnsanların inanmaya olan ihtiyaçları üzerinden; onların şüphe, zaaf ve korkularını kulanarak, kendisi için "iman" devşirmeye tenezzül etmez.
Anlaşılmaz/gaybi/müteşâbih ifâdelerle kullarının "kalplerinde hastalık" aramaya kalkmaz.
Çünki O, insanların hangi "hastalık"tan muzdarip olduklarını bilir ve kurtulmaları için yardım etmek ister.
Birilerini suçlamak için onların nasıl davranacaklarını önceden tahmin etmek veya kesin olarak bilmek yetmez.
Ayrıca kişilerin sorumluluğu üstlenmeleri için, iddia edilen o fiil(ler)i bizzat işlemeleri şarttır.
Eğer hırsızın çocuğuna - babası hırsız olduğu için - hırsız suçlaması yapmak geçerli bir yöntem olsaydı; tipik bir kast sistemi oluşurdu.
Bütün suçluların çocukları suçlu,
Bütün suçsuzların çocukları da otomatikman asla suç işlemeyecek kişiler olarak kabul edilirdi.
Böyle bir prensip/algı var mı ?
Konular
- TESLİS (ÜÇLÜ-BİRLİK) İNANCI HAKKINDA BİR SAVUNMA!
- Hristiyanların Kuran'a bakışı ve değerlendirmesi bu yazıda!
- Müslümanlara Sorumuz: Barnabas/Barnaba Yalanına daha ne kadar sarılacaksınız?
- ''Ama Siz Hristiyanlar biz Müslümanları birer caniymiş gibi gösteriyorsunuz....'' DİYENLERE!
- Siz Hristiyanlar neden Pazar günü ibadet edersiniz?
- Siz Hristiyanlar neden Pazar günü ibadet edersiniz?
- Siz Hristiyanlar neden Pazar günü ibadet edersiniz?
- Hey gidi Hey... Sizin İncilleriniz de Hz.Muhammed Paraklet olarak geçiyor haberiniz yok!
- Bir şey soracağım Özgür; hani yazılarına 1-2 ay ara vermiştin? Bunları babam mı yazıyor?
- İncilleriniz de ''Kadınlar sussun! Onlara Konuşmalarına izin yoktur'' demiyor mu Kafirler!
- Hristiyanlar kadına nasıl bakarlar? Ve Hristiyan bir kadın Nasıl yaşar?
- Teslisin neresini savunabilirsiniz ki? Bence tamamıyla büyük bir saçmalıktır!
- İNCİL’DE KADININ YERİ VE ROLÜ NEDİR? Sadece susun ve konuşmayın mı der?
- Vaftiz olmak nedir?
- Bu sitede ki, vaftiz tartışmalarına son veriyorum!
- Sizinkiler o daha küçücük ''günahsız'' çocukları vaftiz etmiyor mu? Ki ''günahlarından'' arınsın!
- Hem bizim Peygamberimiz köleleri özgürleştirdi. Yani bizim dinimiz de, İslamda kölelik olmaz!
- ''Ama Siz Hristiyan, biz Müslümanları birer caniymiş gibi gösteriyorsunuz...'' DİYENLERE!!!
- Diyalog İslam'ı Hristiyanlaştırmak için değil, Diğer Mezhepleri KATOLİKLEŞTİRMEK İÇİNDİR!
- İncilleriniz de ''Kadınlar sussun! Onlara Konuşmalarına izin yoktur'' demiyor mu Kafirler!
- Müslüman Kardeşler (İhvan'ı Müslimin) Şokta! Mısır'ın en ünlü Din Hocası, Hristiyan oldu!
- Sayın Admin, mesajlarımın kasıtlı olarak yayınlanmaması adi Şerefsizliktir!!!
- Bir Hristiyan nasıl ''Tövbe'' eder? Yada Hristiyanlıkta tövbe var mıdır? Ve nedir?
- Bir Hristiyan nasıl ''Tövbe'' eder? Yada Hristiyanlıkta tövbe var mıdır? Ve nedir?
- Abdest alır mısınız? Bahsettiğim Hakiki abdesttir!! Hristiyanlıkta Abdest Kavramı hakkında
- Gerçekten de Hristiyanlara tuvaleti Müslümanlar mı öğretti? Yoksa birer yalandan mı ibaret!
- Hristiyanlığa göre; Adem, Havva, Şeytan ve Elma! Kısaca bir özeti...
- Gerçekten de Teslis ile Tevhid inancı hakkında bir bilgin var mı? O zaman tıkla ve öğren!
- Kanlı Çağ!
- Bak Özgür efendi, Matta ve Luka da İsa'nın soyu farklı anlatılıyor!Sen ise çelişki yok diyorsun!