ATEİZM VE KESİN GERÇEK!

Başlangıçtan beri “kesin gerçekler” sorunu felsefeyi uğraştırmıştır. Tanrı’ya inananlar her zaman; “Bilginin başlangıcı olarak, her şeye, yaşamın her yönüne anlam veren Tanrı’yla başlamadıkça kesin gerçeklere sahip olmak imkansızdır” derler. Bazı modern ateistler bunu reddedip Tanrı olmadan da “kesin gerçeklere” ulaşabileceklerini iddia etmektedirler. İşte bu noktada hatalı olduklarını aşağıdaki noktalarla gösterebiliriz.

Modern ateistler çekinmeden; “Her şey görecelidir” demektedirler. Hepimiz bu iddiayı bir çok kez duymuşuzdur. Bu fikri ilk olarak ahlak konularına, daha sonra da bilimi ve sanatı yorumlarken yaşamın her alanına uygulamışlardır.
Bir şeyin “Kesin Gerçek” olması bizler için standart oluşturur. Kesin bir gerçek bir şeyin gerçek mi sahte mi, yalan mı, doğru mu, siyah mı beyaz mı, sıcak mı soğuk mu, yararlı mı zararlı mı olduğunu anlamamızı sağlar.
İnsan dili, “kesin gerçeklerin” belirlediği keskin çizgiler olmadan zaten var olamaz. Örneğin, “Ben sana yazıyorum.” Zıtlıksızlıklar yasasına göre bu cümle şu anlama gelir: “Ben sen değilim.”
Ateistler burada zıtlıkları denk koşma hatasına düşüyorlar. Teistler “kesin gerçek” kelimesini kullandıklarında aşağıdaki gibi kesinleşmiş bazı standartlardan bahsetmektedirler:
TEİST GÖRÜŞ ATEİST GÖRÜŞ
sonsuz Sonsuz değil,
evrensel Evrensel değil,
objektif Objektif değil(göreceli),
mükemmel Mükemmel değil,
değişmez Değişmez değil,
kalıcı Kalıcı değil(geçici)
Ateistlerin, Tanrı dışında “kesin gerçekler” olduğunu iddia ettikleri şeylerin temeli çok basit mantıksal bir hataya oturtulmuştur. Ateistler “kesin gerçek” kelimesinin anlamını teistlere söylemeden değiştirmişlerdir. Ateistlerin “kesin gerçek” diye adlandırdıkları şeyler sonlu, kültüre dayalı, göreceli, mükemmel olmayan, değişken ve geçici şeylerdir. Bu durumda terimler birbirleriyle zıtlaşmaktadır. Bu da ateistlerin “kesin gerçeklerinin” kesin olan hiçbir tarafının olmadığını ortaya koyar! Etik açısından baktığımızda ateistlerin göreceli “kesin gerçekleri” hatalı çıkar, çünkü istedikleri “kesin gerçeği” kendi verdikleri anlamlarla ortaya atabilirler. Hitlerin de dediği gibi; “Biz istediğimizi istediğimiz zaman kimseye danışmadan “gerçek” yapabiliriz.” Bu nedenle, ateistlerin “kesin gerçekler” dedikleri şeyler aslında kendi göreceli kişisel duygularının, fikirlerinin ve önyargılarının dışa vurumudur.
Mantıkta, eğer temelde, başlangıçta ana fikir olarak evrensel bir sonuçla başlamıyorsak, tezimizin sonucu olarak evrensel bir sonuca varamayız. Bu nedenle, insan gibi sonu olan bir yaratık, eğer sonuçları sadece kendi sınırlı, önyargılı duygularına ve düşüncelerine bağlıyorsa evrensel bir sonuca atlayamaz.
Sonsuz evrensel bilgi sadece sonsuz bir varlıktan gelebilir. İşte bu nedenle, sadece ve yalnızca Kutsal Yazılar’ın sonsuz Tanrısı bize “kesin gerçekler” için yeterli bir temel verebilir. Paganizmin kısıtlı tanrıları evrensel gerçek, adalet, ahlak, güzellik..vb. için temel oluşturamazlar.
Bazı modern ateistler Tanrı olmadan “kesin gerçeklere” ve “evrensellere” sahip olduklarını söyleseler de aslında söyledikleri göreceli kesin gerçekler ve kısıtlı evrensellerdir. Bu aslında, ‘yuvarlak bir kare’ veya ‘kareli bir yuvarlak’ çizebileceklerini iddia etmek gibi bir şey! Felsefik ve mantıksal açıdan baktığımızda göreceli kesin gerçeklerin veya kısıtlı evrensellerin olması imkansızdır.
Üç ceviz kabuğunun altına bir fasulye saklayıp ceviz kabuklarını karıştırdıktan sonra fasulyenin nerede olduğunu tahmin etmeye çalıştınız mı? Ateistler de işte bu eski “ceviz/fasulye” oyununu kullanıp insanların aklını karıştırmaya çalışıyor. “Kesin gerçekler” gibi kelimeleri yeni baştan tanımlayıp tamamen zıt anlamlar yükleyerek kelimeye farklı bir anlam vermiş oluyorlar. Buna rağmen, bazı ateistler biraz daha dürüst davranıp mantıkta, matematikte, tarihte ve bilimde “kesin gerçeklerin” olmadığını kabul etmektedirler.
Boşluktaki ışık hızının evrenin her yerinde aynı olduğunu Albert Einstein’a nasıl bildiğini sorduklarında şöyle cevap vermiş: “Tanrı evreni zar atarak yönlendirmiyor. Tanrı evrenle kumar oynamıyor.” Işığın hızı gibi prensipler bile Tanrı’nın varlığını gerektiriyor.

Tanrı olmadan yaşamda hiçbir anlam olamaz. Tanrı olmasaydı iyilik ve kötülük, gerçek ve yalan, adalet ve adaletsizlik, ve doğru ve yanlış arasındaki farkı anlamamızı sağlayacak hiçbir standart olmazdı. İnsan tüysüz bir maymuna indirgendiğinde ahlak ve medeniyet ortadan kalkar. İnsanlık, tüysüz maymunların içgüdüsel akışına bırakılmış olur.

Konular