Osmanlı Reformcuları ve Bahailik

Osmanlılar / Tanzimat Devri

1789 Fransız Devrimi?nden sonra Hürriyetçilik (liberalizm) ve Milliyetçilik gibi bazı ideolojiler Osmanlı İmparatorluğu?na da ulaştı ve 19. yy.?a kadar Avrupa, Osmanlılar için önemli bir rol taşımıyordu, ancak ondan sonra Batı?nın gelişmiş orduları, hızla gelişen teknolojisi ve siyasi ve kültürel fikirleri gittikçe iktidarda olanların ve entellektüel grupların ilgisini çekmeğe başladı. Avrupa artık medeniyetsiz değildi lâkin büyük bir tehdit ve aynı zamanda araştırmaya değer bir model olarak görülüyordu. Osmanlıların baştaki Batı?ya olan hayranı ve taklidi daha sonra Batılılaşmanın, kendi toplumunu yeniden tanımlamak ve düzenlemek kanaatına yol açtı.

1839-1876 senelerini ?Tanzimat Devri? olarak tanıyoruz. Bu devirde Sultan II.Mahmud, I.Abdülmecid ve Sultan Abdülaziz iktidarlarında değişik alanda reformlar ilan edildi ve birkaç paşanın sayesinde gerçekleştirilmeğe çalışıldı. Reform Devrinin önemleri aşamaları, 1839´da Mustafa Reşid Paşa tarafından ilan edilen ?Gülhane Hatt-ı Şerifi? ile başladı. Bu belge, sosyal haklar açısından herkese, hangi dine mensup olsa da, aynı hakları temin ediyordu. Gelecek 30 sene içinde bu ve daha sonraki belgelerin şartları yürürlüğe girecekti. Bu müddet esnasında, Mustafa Reşid Paşa başta olarak, Mehmed Emin Âli ve Keçecizade Mehmed Fuad Paşalar da önemli rol oynadılar. Âli ve Fuad Paşalar Bahai tarihinde iyi tanınan kişilerdir, çünki Bahaullah onlara, Kendisini ve başka Bahaileri, durumlarını hiç araştırmadan sürgün ettikleri için, şiddetli kelimeler yöneltmiştir.

Gülhane belgesinin ilanından hemen sonra reform çabaları, onlara karşı olanların çoğunluğu yüzünden durakladı, ama 1856?da Hatt-ı Hümayun veya İslahat Fermanı ilan edildi. Bu, birinci belgeyi tasdik ediyor ve yeni şartlar da koşuyordu, bilhassa Hıristiyanların haklarını vurguluyor, onlara sınırsız din hürriyeti ve sivil makamlar sağlıyordu. Âli ve Fuad Paşalar Tanzimat reformlarını ellerinden geldiği kadar gerçeklestirmeğe çalıştılarsa da etraflarındakilerden ve toplumdan gereken muvafakatı bulamadıkları için reformlar gene yavaş yürütülüyordu. Osmanlıların parasal ve idari sorunları, 1876 senesinde bir krizde sonuç buldular. O zamana kadar hükmeden Abdülaziz aklî dengesizliği ve müsrifliği yüzünden sorunlara çözüm bulamadı ve tahttan indirildi.

Yeni sultan II.Abdülhamid 1876 senesinde Kanun-i Esasi?yi ilan etti. Bu Türkiye tarihindeki önemli belge Tanzimat?ın şartlarını tekrarladı ve bir daha vurguladı. Bununla beraber, en önemli noktası olarak, Meşrutiyet?i yani bir anayasayı ortaya koydu ve demokrasi saltanatını takdim etti. 1877-78 Balkan krizi esnasında Abdülhamid Batı ülkelerine, absolütist yani mutlak monarşiyi kaldıracağına ve bir parlamenter demokrasi kuracağına söz verdi. Ancak sultan, Balkan krizinin karışıklığında Mart 1877?de açılan ilk Türk parlamentosunu 1878 senesinde belirsiz bir süre için dağıttı. İmparatorluk kanunen demokrasi saltanatıydı. Halbuki Abdülhamid 1909?e, Jön Türk devriminin sonrasına kadar mutlak hükümdardı. Tanzimat?ta eğitim alanında başlatılan reformlar birçok bürokrat, doktor, subay, yazar, vs. yetiştirdi ve bunlar Batı?dan her türlü liberal fikirleri benimsediler. Bu entellektüeller yavaş yavaş Osmanlı gelenekçiliğiden uzaklaşıp gitgide Batı eserlerine yöneldiler ve kendi yazıla-rında Osmanlı İmparatorlugu?ndaki siyasî, iktisadî, toplumsal ve dinî sorunlarını ele aldılar.

Tanzimat ve Yeni Osmanlıların Muhalefeti

Devlet görevlerinde çalışan ve Batı?da eğitim gören bu entelektüeller 1860-1870?li yıllarında Tanzimat reformlarını yürüten yüzeysel politikayı ağır eleştirdiler. ?Yeni Osmanlılar? adıyla tanımlanan ve İttifak-ı Hamiyyet 1867?de kurulan grupta toplananlar, daha hür şartlar altında yaşamayı ve bir anayasayı (meşrutiyet) destekliyorlardi. Yeni Osmanlılar?ın en tanınmış üyesi şair ve yazar Namık Kemal (1840-1888) ve Ziya Paşa?dır (18. Bu kendi zamanlarına göre modern görüşlü ve devrimci gençlerin ortak gayeleri Avrupa?ya karşı olan ilgileri ve Osmanlı İmparatorlugu?nun çöküşünü durdurmaktı. Ortak düşmanları sultan değil, Âli Paşa (1815-1871) ve Fuad Paşa (1815-1869) idiler. Kendilerine göre bunlar İmparatorluk?daki yaşayan Müslümanları Batı?ya satıp, Avrupa ülkelerinin emperiyalizm esirleri ve Batı kültürünü körü körüne taklid eden kişilerdi. Yeni Osmanlılar?ın tek istedikleri şey, Osmanlıların hem Batı, hem de İslam kültürüne iştirak etmeleriydi. Tanzimat?ı yürüten paşalar parlamenter hükümeti reddederken, Yeni Osmanlılar değişik milletlerin böyle bir sistemdeki katılımını Müslümanlarda ve gayri Müslümanlarda aynı ?vatan? duygusunu uyandıracağından emindiler. Böylece milliyetçiliğe karşı olan ilgi zayıflatılmış olurdu.

Görüşleri yüzünden bazı Yeni Osmanlılar 1867 senesinden sonra Avrupa?ya kaçmak zorunda kaldılar; 1871?de Âli Paşa?nın ölümünden İstanbul?a geri döndüler. Ancak Namık Kemal?in 1873?te ?Vatan yahut Silistre? adlı tiyatrosunun büyük bir heyecan uyandırması ve Namık, Ebüzziya Tevfik ve Menapirzâde Nuri?nin bilhassa tahta iddiali olan Murad Paşa?yı destekledikleri için, Sultan Abdülaziz tarafından değişik vilayetlere sürgün edildiler. Böylece Namık Kemal Kıbrıs, Magosa?ya, Ebüzziya Tevfik Rodos?a ve Menapizâde Nuri Bey ile Bereketzade İsmail Hakkı da Akka?ya sürgün edildiler. Sürgünleri sırasında oradaki Bahailer?le temasta bulundular.

Konular