Yeni Osmanlılar ve Bahailer

Ebüzziya Tevfik Yeni Osmanlı Tarihi adlı eserinde, ?Babiler?den yani Bahailerden, onların İstanbul?dan Rodos üzeri Akka?ya sürgün edildiklerinden bahsediyor ve şöyle yazıyor: Daha evvel Babî?lerden kimseler Rodos?a gönderilmiş, çünkü bizim Hükûmet kendisi için aldığı zabıta tedbirlerine kanaat etmeyerek, komşu Devletler için de zaptiyelik ederdi. Netekim sırf dinî inançla ilgili ve hiç bir vakit sünnîliğe saldırmasına imkân olmayan ?Babi? mezhebini çıkaranlarla inananlarını da, Rodos?a, oradan da Akkâ?ya sürgün etmişti. Sırası gelmışken şurasını bildirelim ki, kırkbeş seneden beri Osmanlı topraklarında oturmakta olan bu adamlar, mezhep ve dinî inançlarını kabul ettirmek yolunda, bir kişiye bile tekliflerde bulunmamışlardır. Hiç bir Osmanlı Babî olmamıştır. Çünkü Babî?lik, kim ne derse desin bir mezhep değil, fakat mezhep örtüsü altında bir siyasî inançtır ve sırf İrana mahsus inkilâp hareketlerile ilgilidir.

İşte bu kimselerden Bahaeddin Efendi isminde ve ihtimal halen hayatta bulunan bir zatın, insanlık göstermek gayreti sayesinde, Nuri Beyle Hakkı Efendiden, önce bir haber, sonra da yazdığımız mektuba cevap aldık.

Tevfik burada şüphesiz ?Bahaullah? ismini ?Bahaeddin? ile karıştırıyor. ... Magosa?ya sürgüne gönderilen olan Namık Kemal, öyle görünüyor ki, orada daha cok Ezelîler?le temasta bulunmus; Ezelîler, Bahaullah?ın üvey kardeşi ve O?na karşı çıkan Mirza Yahya ?Subh-i Ezel?in taraftarlarıydılar. Bir tarihçiye göre, Namık?ın en yakın arkadası ve ?Kuleli Vak?ası?nın aslî faili Şeyh Ahmed Efendi, Kıbrıs?ta görünüşte Babiliğe veya Bahailiğe inanmış, ve Namık Kemal 1876?da yazdığı bir mektupta kendisinin de ?Babi? olduğu söylentileri reddediyor.

Başka bir mektupta Magosa ve oradaki insanlardan anlattıktan sonra ?Babiler?den şöyle bah-sediyor:

Gâh nübuvvet ve gâh ulûhiyyet davasında bulunan ve hatta haşa Cenâb-ı Hakk?ı kendi-leri yaratmış olmak zu?mlarına kadar çıkışan Babiler burada ... Babiler hazarâtı, yevmiye nâmı ile memleket memurlarından ziyade maaş alıyorlar. Yiyorlar, içiyorlar; saye-i seniyyede Memâlik-i Osmaniyye?nin taksimine çalışıyorlar; hele Devlet-i Âliyye?nin kahr-ü izmihlaline duadan bir dakika hâli oldukları yoktur.

Ve daha başka bir mektupta Namık Kemal Babileri ?eşerr-i mevcudât? (en kötü yaratıklar) olarak nitelendiriyor. Nitekim Süleyman Nazif?in Nasiru?d-Din Şah ve Babiler adlı eserindeki tespitlerinden, Namık?ın ?eşerr-i mevcudât?la Ezelîler?i kasdettigini görebiliriz:

Kemal Bey?in Babileri ?eşerr-i mevcudât? kabul etmiş olması Abbas Efendi?yi [Abdülbaha?yı] yalanlamaz. Çünki evvela Abbas Efendi Babilik?ten ayrılmış, hatta Allah?a sığınıyordu. İkincisi, Babileri Şark daima fena görmüş, fena anlamıştı. Bu mektup yazıldıktan yirmi küsür sene sonra bile, ben bir Fransız edibine Babiler hakkındaki fenaatımı izah ederken, onları ?kana susamış bir çift siyah gözle kızıl bir hançer? görü-yordum. ... Şu da doğrudur ki, Subh-i Ezel?in etrafı Babilerin fena ve soysuzlaşmış ta-kımıyla çevrilmiş idi. Kuvvet ve azamet Bahaullah tarafına gitmişti. Nasıl ki hala iyice yerleşmiş ve Avrupa ile Amerika?da itibar sahibi olan yalnız Bahaullah?ın mezhep ve tarikatıdır.

Nazif?in burada ?Abbas Efendi Babilikten ayrılmış? demesinin anlamı, üvey amcası olan ve Bahaullah?ın peygamberliğini reddeden Subh-i Ezel?in ve ?Babilerin fena ve soysuzlaşmış takımı?nın yaydıkları Babilikten ayrılmasıdır. Nazif aynı eserinde Namık Kemal?ın Abdülbaha ile mektuplaştığını söylüyor:

Bahaullah?ın oğlu Abbas Efendi ile iki sene önce [1917] Hayfa kasabasında görüştüğüm zaman, Kemal Bey?e birçok mektuplar ilettiğini ve fakat Sultan II. Abdülhamid zama-nında bir aralık takip ve araştırma edilmek endişesiyle bu mektupları yakmış olduğunu bana tam bir kederle söylemiş(ti)...

Namık Kemal Ezelîler hakkında kötü konuşmasına rağmen, kendisinden, ?Gülnihal? adlı tiyatrosunu Subh-i Ezel?in oğlu Ahmed Ezel?e yazdırdığını ve tebyizi onun olduğunu ögreniyoruz. Süleyman Nazif, bazı Batılı tarihçilere göre Ziya Paşa Kıbrıs mutasarrıfı iken Subh-i Ezel ile buluşmuş ve Babiler ile Yeni Osmanlılar arasındaki temasların temelini atmış olmasına işaret ediyor, ancak bunu ıspatlıyacak deliller olmadığını söylüyor. Ayrıca Abdülbaha?nın Yeni Osmanlı hareketinde önemli rol alan Ziya Paşa ile tanışıklığı olduğundan söz ediyor. Şu kesindir ki, Abdülbaha, 1876?ta Meşrutiyet?i hazırlayan Midhat Paşa ile Beyrut?ta buluşmuş. Akka?da sürgünde olan Nuri Bey ve İsmail Hakkı Efendi´ye gelince, bunların Bahailerle şahsi ve iyi tanışıklıkları olmuş. İsmail Hakkı Efendi Yâd-ı Mâzi adlı hâtıratında Babiliği ve Bahai-liği olumlu bir sekilde ele alıyor ve ?Mirza Abbas Efendi? yani Abdülbaha?nın ?âlim, fâzil ve asrin ahvaline vâkıf soylu yüzlü bir zattir? oldugunu söylüyor. Ayrıca yabancı gazetelerde İran hakkında makaleler okuduğunu ve Bahai çocuklarına yabancı diller okuttuğunu zikredi-yor.

Biz Akka?da bulunduğumuz müddetçe, Bahâullah Efendi, kirayla oturduğu evde münzevî olup cemaattan baska kimseye görünmez olduğundan cemaatin işlerini Abbas Efendi idare ederdi. Abbas Efendi?nin tavir ve meşrebi incelenirse şeyhâne olmaktan çok siyasî bir tarz ve durumu andırdığı ortaya çıkar. Yabancı basında İran hakkında bir makale, dikkatli gözlerine tesadüf edince saatlerce, kendini vererek, düsüncelerini açıklar ve bundan o kadar tat alır ki, bütün bütün uykusunu ve rahatını ona feda eder. Bazen Arapça ve Farsça makaleler yazıp Fransızca tercümeleriyle Avrupa basınına gönderdiği olurdu. Sohbetinin ve insanlarla geçinmesinin güzelliği, cömertliği ve iyiliğiyle Akka?da halkın kalbini elde ettiginden oturdukları evin bulundugu meydancığın karşısında selamlık olarak kullanınan yerde, zengin ve fakir, Müslim ve gayri Müslim ziyaretçiler, sabah akşam eksik olmaz. Misafirlere lezzetli çaylar, Şiraz?ın en nefis tömbeklerinden nargileler ikram edilir. Pek çok olurdu ki, Abbas Efendi sur dışında bulunan bahçeler içinde satın aldığı bahçede bize ziyafetler verirdi. Birlikte çıkıp gezintiler yapılıp yemekler yendikten sonra yine birlikte kaleye dönülürdü.

Şerif Mardin?e göre İsmail Hakkı Efendi Akka?daki ?Babiler?i ilkel görmüş ve ciddiye almamış, ancak İsmail Hakkı?nın söylediğine bakarsak bunun doğru olmadığını görüyoruz: ?...avâmın anlattıklarını cemaatinin mâkul tavırlarına bakarak yalanlamaya layık görürüm. ... Gerek cemaatin gerekse çocukların terbiyeleri, hakikaten takdire layıktır.? Yeni Osmanlılar, İmparatorluk?ta fazla değişim getirmedilerse de, düşünceleri ve fikirlerini kısa bir süre sonra ?Jön Türk? adı altında toplanan ve bu sefer Sultan II. Abdülhamid?e karşı olan genç aydınlar miras aldılar.

Konular